RSS

Floransa Gezi Notlari

  Aklımda belirlediğim ilk rota hep Güney Afrika Cumhuriyeti olmuştu benim için. Bir sabah uyandığımda  ''Geziko''  nun zaman zaman yaptığı kampanyalardan birine takıldı gözüm ve ''neden Italya olmasın ki?'' dedim. İlk yaptığım iş gidiş-dönüş uçak biletimi almak oldu. 
 
 
 


  İniş terminalimiz Pisa Galileo Gelilei Havalimanıydı. İner inmez attık kendimizi Tourist Information a ancak çok fazla bir şey bulamayacağınızı söylemek durumundayım çünkü Pisa'da zamanında Cenova ve Venedik'e rakip olarak zenginliğin simgesi amacıyla yapılmış ve zamanla yumuşak zemini sebebi ile eğilmeye başlamış Pisa Kulesi'nden başka görebileceğiniz kayda değer pek bir şey yok. Ancak söylemeden geçemeyeceğim ki İtalya'nın neresinde olursanız olun tarihin kokusunu içinizde hissedebilirsiniz. Bu arada indiğinizde şehir turları düzenleyen otobüsler yerine Pisa - Floransa otobüsleri ve şehir içi otobüslerini göreceksiniz.(Kuleden başka bir şey olmadığını söylemiştim). Biz indiğimizde öncelikle şehir içi otobüsüne doğru yürüdük, orada gördüğümüz bir İtalyan abimize otobüsün kuleden geçip geçmediğini sorduk ve önce merkezdeki tren istasyonunda inmemizi ardından kuleye giden otobüslere binmemizi söyledi. Biz ne yapacağımıza karar vermeye çalışırken otobüsü de kaçırdık tabi bir de baktık ki sol tarafımızda beyaz üzeri reklamlarla dolu taksiler var neyse taksiyle deneyelim şansımızı dedik ve atladık taksiye. Yol boyunca taksici abimizin ''otobüs varken neden taksiye binilir ki'' tarzında yakınmalarını dinledik. Evet böyle de şirin insanlar...Taksiye 19euro verip mucizeler meydanına doğru yürümeye başladık. 


 
(Pisa Kulesine Giderken)


 Kulağınıza küpe olsun nereye giderseniz gidin turistik yerlerden ya da tarihi yerlerin yanı başında olan hiç bir yerden bir şey almayın. Ha benim için farketmez denizde kum bende para diyenlerdenseniz o ayrı tabi. Meydanın girişindeki hediyelik eşya satan yerlerde bir çok siyahi satıcı görebilirsiniz tıpkı bizim Eminönü'ndeki Casio satıcısı abilerimiz gibi. İçlerinden bir tanesi adım atar atmaz bize 15euroya şapka satmaya kalkıştı en son pazarlıkla 9euroya indi ki biz de almadık. Neyse, gelelim biz kuleye kendisi şehir katedralinin hemen yanında, orada burada gördüğümüz malum kuleyi tutarken, iterken, BIM poşetine koyarken, kulenin altında ezilirken gibi pozları yakalamaya çalışan yüzlerce insanın arasına karıştık vazifemizi yerine getirip bir kaç fotoğraf çektikten sonra ayrıldık. Planımız trenle Floransa'ya geçmek olduğu için otobüsle dönelim dedik. Duraktaki 10dakikalık bekleme süresinin ardından otobüse bindik. Binerken de elimize 5euro aldık ki bilet bulamadık bizim memleketteki gibi şoföre verelim parayı diye. Bir de baktık ki ne para veren var ne de bilet gösteren elimi uzatmaya çalışırken şoförün yüzüme bile bakmaması da cabası. Neyse dedik biz uzattık o almadı. Daha önce bir çok Avrupa ülkesinde toplu taşımanın bu şekilde tabiri caizse beleş olduğuyla ilgili duyumlarım olmuş hatta bir yerlerde okumuştum. Tren istasyonunda inip otomatik gişelerden kendi biletlerimizi kişi başı 8.90 Euro karşılığında alıp 1saat 20 dakikalık yolculuğumuza başladık.

 
(Floransa Santa Maria Novella Istasyonu)


  Pisa gibi sakin bir şehirden sonra Floransa gibi hareketli bir şehir görmek bizi sevindirdi. 17 numaralı otobüse binip yine para vermeden San Marco meydanında inip kalacağımız yeri aramaya başladık. Floransa'da kalacak yer tercihinizi Airb&b den veya Couchsurfing'den bulmanızı tavsiye etmek zorundayım çünkü oteller gerçekten çok pahalı ve 5-6 kişi gitmediğiniz sürece Hosteller de pek ucuz değil. Biz tesadüfen iki kişi için gecelik 70 euroya Hostelworld den bulduğumuz Hotel Benvenuti'de 2 gece kaldık. Pek de memnun kaldık. Otele girer girmez şirin mi şirin bir ablamız bizi odamıza yerleştirip şehir haritasını açıp gitmemiz ve gitmememiz gereken yerleri işaretleyip kısa kısa bilgiler verdi bize. Biraz dinlenip akşamüzeri attık kendimizi Floransa sokaklarına.


 
(Devasa Yapı Duomo)


 Şehrin her yeri ayrı bir mimari harikası diyebilirim. Aç olduğumuz için öncelikle gidip bir şeyler yiyelim atıştırmalık dedik ama pizza keyfini ertesi güne sakladığımız için oteldeki ablamızın tavsiye ettiği bir pubda şansımızı denedik. Floransa'da Irish Pub lar dışında bir çok yer açık büfe şeklinde işliyor. 8-10 Euro verip açık büfeden istediğinizi alıp çıkarken de 1 adet içeceğinizle masanıza geçiyorsunuz. Burası da öyle bir yerdi ki yemekleri gerçekten lezzetliydi. makarna ve midye ile yaptıkları o baharatlı şeyse favorimdi. Yemeğin ardından başladık San Marco' dan aşağı sallanmaya.


 
(San Marco Meydanı)
 
  
   Kendinizi bir an Beyoğlu sokaklarında yürüyormuş gibi hissedebilirsiniz ta ki o muhteşem duruşuyla devasa Duomo ya da Santa Maria Del Fiore Katedralini görene kadar. Gerçekten tam bir şaheser denebilir. Yalnız katedrali tek bir fotoğraf karesine sığdırmaya çalışmayın çünkü Floransa'nın minicik sokaklarında bu imkansız. Katedral kapalı olmasına rağmen etrafındaki kalabalık azımsanmayacak kadardı. Biraz daha aşağı Vecchio Sarayı'na doğru giderken Floransa'nın o meşhur dondurmasını tatmadan olmaz dedik. Gerçekten hayatımda yediğim en güzel dondurmaydı diyebilirim. Vecchio Sarayı'nın önünden gelen seslere doğru heyecanla giderken bir de baktık ki senfoni orkestrası, arka planda Davud, Dante, Herakles ve Cacus heykelleri solunda Vecchio Sarayı tarifsiz bir şölen. Floransa gerçekten tam bir sanat şehri. Neden Sanat Tarihi falan okumadım ki? Neyse biz Ponte Vecchio'ya doğru devam edelim. 2.Dünya savaşı sırasında Floransa'nın Arno nehri üzerindeki tüm köprülerini bombalayan Almanya ne hikmetse buraya dokunmamış, iyi de yapmış. Akşam saatleri olduğundan köprü ve nehrin diğer tarafını ertesi sabaha bıraktık. Neredeyse 8 yıldır İzmir'de yaşayan biri olarak söylemeliyim ki İzmir'in havası nasılsa Floransa'nın da aynen öyle. Sabah minicik şortlarınız, incecik elbiselerinizle çıksanız da yanınızda muhakkak bir ceket veya hırka olmalı zira geceleri gerçekten çok serin oluyor.

  Bizim İtalya'ya ayak bastığımızdan beri tek sıkıntımız su oldu. Su yok! Gerçekten yok. Su istersin soda verirler ''no no water'' dersin yine soda verirler. Bizim BIM in İtalyan versiyonunu bulduk biz,  şu an adını tam hatırlamıyorum girdik markete 5 dakikada marketten alacağımız her şeyi aldık ama 10 dakika da su bulamadık çareyi kasiyerle konuşmakta bulduk. kendisine derdimizi anlattıktan sonra ''haaaa without gas'' dedi ve gerçek suyu bulduk. Yalnız suları gerçekten çok tatsız gidip musluğa ağzınızı dayayıp kana kana için daha lezzetli abartmıyorum. Küçük market alışverişimizden sonra otelimize geçtik. Bu arada otel gerçekten sade, rahat ve tertemizdi. Sabah 5 Euro karşılığında açık büfe kahvaltı olduğunu duyduk biz de adamakıllı kahvaltımızı yapıp erkenden yola koyulalım dedik. Tabi açık büfe deyince bizdeki gibi domates, peynir, zeytin, yumurta gibi şeyler bekleyebilirsiniz ama elbette yalnızca kruvasan, kaşar peyniri, jambon ve yoğurttan başka hiç bir şey yoktu. Kahvaltı menüsü en zengin olan ülke sanırım Türkiye. Ülkemin gözünü yiyeyim. Neyse sallama çaylarımız ve kahvelerimizle birlikte kahvaltımızı tamamlayıp yola koyulduk. Bugün Floransa'nın ara sokaklarında kendimizi kaybedelim dedik lakin orada kaybolmak imkansız nereye gidersen git döndüğünde hep Katedrale çıkıyorsun.

 
(Açık Büfe Italyan Kahvaltımız)


    Görülmesi gereken tüm tarihi miraslarını gördük ancak müzelere girerek zaman kaybetmek istemedik. Ceren'in tavsiyesiyle onları ''Google Görseller'' den görmeyi ve şehrin tadını çıkarmayı tercih ettik. Çok da iyi yaptık. Duomonun arkasında vaftizhaneden hemen sonra sağ tarafınızda ara sokaklarda dericilerin olduğu uzunca bir sokak göreceksiniz ne alacaksanız oralardan almanızı tavsiye ederim. Şehrin ortasında 4-5 Euroya satılan magnetleri 1-1.5 Euroya alabilir seyahatinizi biraz daha az maliyetle bitirebilirsiniz. Deri konusunda gerçekten çok başarılı bir yer hatta bizdeki Derimod gibi markaların sattıkları ürünlerle kıyasladığınızda çok çok komik rakamlara harika şeyler alabilirsiniz. Bizim bunlarla işimiz olmadığından ara sokakları keşfetmeye devam ettik.



 
(Dericilerin Oldugu O Sokak)


   Ponte Vecchio ve nehrin diğer tarafına geçmeye karar verdik. Köprünün üzerinde sıra sıra bir çok kuyumcuyu geçip Piti sarayına doğru yol alırken pizza yemeye karar verdik geçtiğimiz yerlerdeki pizza fiyatlarına göz gezdirerek yemeğimizi yiyip dinlenebileceğimiz en ideal yeri bulduk. Köprüden geçer geçmez göreceğiniz yerler yine en pahalı yerler yaklaşık 100 metre sonra solda iki tane karşılıklı restoran gördük ve en kalabalık olanına girdik. Daha samimi göründü gözümüze tabeladaki ''No Service Fee'' yazısını da görünce hemen bir masa kaptık. Italya'da çoğu yerde servis ücreti alınıyor maalesef. Paket alıp çıkarsanız 5, oturursanız 8-10 Euro ödüyorsunuz. İlginç ama böyle. Neyse pizzalarımızı söyleyip yemeye başladık gerçekten bu konuda çok başarılılar. Pizzalar çok büyük geliyor bu arada biz bitiremedik. 2kişinin bir pizzayı yediğinde rahatlıkla doyabileceğini söyleyebilirim. Pizzaların ardından koyulduk yine yola Piti Sarayını görünce Boboli Bahçelerini görmeyi yıllardır istediğimden bir girsek mi dedik. 2tip bilet var bu arada Piti Sarayı'nı gezmek isteyenler için; Ticket1 yalnızca Sarayın temel kısımlarını kapsıyor ön taraftaki, Ticket2 ise Sarayın neredeyse tümünü ki bunun içinde Boboli Bahçeleri de var ancak girişteki göbekli amcanın ters konuşmasını görüp bilet fiyatlarının da 15Euro olduğunu duyunca hem zaman hem de para kaybı diye oradan da vazgeçtik. Otele gidip biraz dinlenmenin ardından Michelangelo tepesine çıkmaya karar verdik.

 
(Maharetli Italyan Abimiz)


   Floransa'yı kuşbakışı görebileceğiniz ve günbatımını keyifle izleyebileceğiniz çok hoş bir yer. Otelimizin hemen arkasından geçen otobüslerden biriyle yine ücret vermeden otobüse bindik ki çok nadir yapılan kontrollerden birine denk geldik. Bilet kontolü yapan amca bizle birlikte diğer turistlerden de kişi başı 2 Euro aldı. Yanımızda oturan 4 çatlak gezginin lafına güvenerek yanlış yerde indik. Tepeye çıkarken aslında bir kamp alanı olduğundan haberimiz yoktu tabi. Yanlış yerde indiğimizi anladığımda küfür ederken arkadan bir ses ''aaa Türkler'' deyince kafamızı bir çevirdik ki 4 Türk. Neyse dedik Türk Türkü her yerde bulur. Muhabbeti uzatmaya başladıkları anda neyse bize müsaade deyip ayrıldık. Karşımıza yine bir Davud heykeli çıkınca Italyanların Davud'a olan sevgilerini idrak edebildik. Manzara ise yine tarifsiz. Günbatımını büfeden aldığımız içeceklerimizle izleyip yeniden yola koyulduk.

                                                 
( Michelangelo Tepesi )


   Yürüyerek yine Duomoya vardık. Floransa'yı bitirdiğimizi düşündük ve kendimize keyifli bir yer aradık. Floransa nüfus olarak biraz orta yaşlı olduğu için Alsancak gibi bir akşam beklemeyin. İnsanlar orada gerçekten oturup sohbet ediyorlar. Bizdeki gibi bangır bangır müzik eşliğinde ellerinde akıllı telefonları birbirlerini süs gibi taşıyan insanlar yok orda. Yalnız gariptir ki Italya'da Irish Pub dan başka bir yer de pek bulamıyorsunuz. Her yer Irish Pub. Ha bir de oralarda tas kebabı yapan bir Türk lokantası bulmak bizi biraz eğlendirdi tabi. Neyse Dublin Pub diye bir yer bulduk ve oturduk. Irish Pub'ın ardından Tiramisu yemeden dönmek olmaz diye yine araştırmalarımıza başladık. Vecchio sarayının karşısındaki sokakta yemek yerine San Marco meydanındaki yere gittik ancak gitmez olaydık. Ayakta 3.5, oturursanız 9 Euro dedikten sonra tamam dedik biz de meydanda oturur yeriz ancak verdikleri tiramisunun dondurulmuş olduğunu aldıktan çok sonra farkettik ve espressolarımızın tadını çıkarmaya çalıştık. Ancak güzel geçen 2 günün ardından tiramisu faciası tüm neşemi aldı götürdü. Cerenim keyfimi yerine getirdiğinde biraz aylaklık yapıp Floransa gezimizi tamamlamış olduk.

 
(Tiramisu Fiyaskosu)

  Ertesi sabah erkenden yola koyulduk ve Floransa tren istasyonuna gidip Pisa tren istasyonunda inip otobüsle havalimanına geçtik. Havalimanında kahvaltımızı yapalım dedik ve en güzel kruvasanı orada yedim. Hem de çok komik rakamlara. Sabah kahvaltı menüsü olarak çikolatalı kruvasan, sıkma portakal suyu ve espressoya kişi başı 4.5 Euro verdik. Bizdeki gibi havalimanında uçuk rakamlar yok. Ardından uçağımıza binip güzel ülkemize ayak bastık.


    
(Aeroporto Pisa - Ciao Italia)



   Ha bu arada ; Limoncello diye bir içkileri var tatmadan dönmeyin, otobüslerde boşu boşuna bilet almayın, yerlere lütfen çöp veya izmarit atmayın tertemiz çünkü sokakları oraların en azından oraları da kirletmeyin, insanları fazlasıyla güleryüzlü bir küçük gülümsemeyi hiç kimseye çok görmeyin, sebzeli renk renk makarnalarından almadan dönmeyin, insanlara teşekkür etmeyi de çok görmeyin, latte diye gördüğünüzde bizdeki latteyle karıştırmayın bildiğiniz süt çünkü latte orada, fazlasıyla güvenli bir şehir çantanıza sıkı sıkı yapışıp seyahatinizi tatsızlaştırıp komik durumlara düşmeyin, gecenin saat ikisinde Duomo meydanında ''Seviillaaayyy'' diye bağıran bir Türk görürseniz hiç şaşırmayın neredeyse adım attığınız her yerde bir Türk göreceksiniz çünkü. Son olarak San Marco meydanındaki restorandan hiç bir şey almayın. 

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

0 yorum:

Yorum Gönder