RSS

Sakız Adası Gezi Notları

Hoş mu hoş geçen Italya seyahatinin ardından yerimde duramayacağımdan emindim ancak minik misafirlerimi bir süre ağırladığım için pek de bir yere kıpırdayamadım.Hazır 48 saatlik haftalık iznim varken e bayramda da bir yere gidemeyeceğim için çareyi yakınlarda bir yerlere kaçmakta buldum. Daha öncesinde yakala.co da gördüğüm ve alıp geçeyim nasılsa burnumun dibi diyerek 42TL karşılığı aldığım Sakız Adası çift yön biletim düştü aklıma neden olmasın dedim.
 
 
 
(See you soon Çeşme)
 
 
 Sakız Adasına feribotla geçmeye niyetliyseniz Çeşme tek çıkış limanınız. Limandan Sakıza Ege Birlik ve Ertürk Lines adlı iki adet tur şirketi feribot seferleri düzenliyor. Benim aldığım biletler Ege Birlik feribotu içindi. Gece vardiyasından sabah çıktığım için maalesef sabahki feribotu yakalayamadım neyse ki akşam üzeri saat 19:00 da hareket eden diğer feribot için şansım vardı. İzmir Adnan Menderes Havalimanı'ndan Çeşme'ye Havaş otobüsleri ile ulaşmanız mümkün. 20TL karşılığı Çeşme limanına yürüyerek 5 dakika mesafede olan Çeşme Otogarında inebilirsiniz ki zaten tek durağı orası Havaş'ın. Otobüsten iner inmez limana doğru yola koyuldum ki check-in işlemlerimi önceden halledeyim içim rahat olsun. Ege Birliğin ofisinde işlemlerimi tamamladıktan sonra limanda dinlenebileceğim ve telefonumu şarj edebileceğim bir yer olup olmadığını sorduğumda güler yüzle bana bir adet sandalye ve üçlü priz uzattılar bu da yetmedi kola ikram ettiler. Biraz sohbet muhabbet derken bana müsaade diyerek artık limana giriş yaptım. Yurt dışı çıkış pulunu buradan da alabilirsiniz ki ben öyle yaptım. İşlemlerimi yaptırırken sohbet esnasında kaç yolcu olduğunu sormuştum maalesef meslek alışkanlığı, yalnızca 12 yolcu olduğunu öğrendiğimde biraz şaşırdım aslında. Bayram tatili ve koskoca feribotta yalnızca 12 kişi nasıl olur diye düşünmekten alamadım kendimi. Neyse limanda feribotun gelmesini beklerken bir şeyler atıştırayım dedim. Her ne kadar Çeşme bile olsa bir şeyler yiyip içmek isterseniz Euro ödüyorsunuz ya da Euronun TL karşılığını. Hah feribot da geldi bu arada.
 
 
 
 
  Ege Birliğin feribotları daha büyük dolayısıyla aracınızla gitmek isterseniz buradan yer bulma ihtimaliniz daha fazla. On iki kişilik yolcu ve mürettebat ile birlikte ayrıldık Çeşme'den. Mürettebat demişken gelip yolculara çay içer misiniz diye sormayı ihmal etmeyen o güzel insanları unutmamak gerek tabi. Yolculuk tam bir saat sürdü. Saat 8 de Sakızdaydık sonunda. Sakız,Chios,Xhios ne derseniz işte. Tabi ben bu seyahate çıkarken bayram tatili olduğunu göz önünde pek bulundurmadığım için ne kadar çok memleketim insanıyla karşılaşacağımı idrak edemedim. Sakız tam anlamıyla Türk - Yunan kaynaşmasının en güzel yaşandığı yerlerden biri sanırım. Iner inmez '' Lütfen Valizlerinizi X Ray Bantının Üzerine Dik Olarak Koyunuz'' yazısını gördüğümde ister istemez afalladım ve şapşal bir gülümseme kapladı yüzümü. Yine de Türkçe bir şeyler okumak hoştu. Ben nereden bileyim adanın her yerinde her şeyin Türkçe karşılıklarının da yazılı olduğunu.
 
 
 
 
 (Yabancılık çekmeyeceğinizden bahsetmiş miydim?)
 
 
    Sakıza giderken biraz araç kiralama durumlarını araştırayım dedim. Sakızın çok dağınık yerleşimli ve Doğal güzelliklerinin de adanın her yerine yayıldığını daha önce her yerde okumuştum. Benim için tek sorun yalnız olmamdı. yalnız seyahat edecekseniz araba kiralamak hem gereksiz hem pahalı. Varsa ehliyetiniz motor kiralayın ya da bisiklet kiralayın. Ben maalesef son dakika hevesiyle atıldığım için hiç bir şey bulamadım tabiki ama olsun. Siz önceden yaptırın rezervasyonunuzu.Bu arada sakızda araba kiraları sezonda genellikle 70-75 Eurodan başlıyor günlük bilginiz olsun.
   Limandan ayrıldıktan sonra amaçsızca gezindim oralarda. Aynı Izmir kordondaki o sıcaklık aynı coşku aynı hareketlilik orada da var ama adadan mıdır insanından mı bilinmez yüzünüzde sürekli bir gülümseme. Hava kararmaya başlayınca e bir de acıkmaya başlayınca kalacağım yere gitmeye karar verdim. Bayram sebebi ile adanın hiç bir yerinde boş yer yoktu. Limanın olduğu yer adanın merkezi, Chios Town da kalacak yer bulamadım ve bulabildiğim tek oda Karfas'taydı. Karfas şehrin merkezine 10km uzaklıkta şirin mi şirin küçük bir kasaba. Ağırlıklı olarak Avrupalı turistlerin deniz,kum,güneş,sakin yer merakı sebebi ile gittikleri bu kasaba gerçekten huzur dolu. Ancak adadan ulaşımınız yolu bilmediğiniz sürece aracınız da yoksa biraz sıkıntılı olabilir. Ben taksiyle geçtim Karfas'a limandan binmiştim taksiye ve 10 Euro verdim. Söylemeden edemeyeceğim adadaki herkes sular seller gibi İngilizce, başlangıç seviyesinde Türkçe konuşuyor. Derdimi anlatamam diye korkmanıza hiç mi hiç gerek yok.
 Bu arada Sakızda size kartını veren taksi şoförlerinden kıllanmanıza hiç gerek yok. Liman tarafında olan şehir merkezinde bir tane merkezleri var yakınınızda araç yoksa oralardan geliyor araç ve sizi nereden alırsa alsın taksimetreyi sizi aldığı yerde açıyor. Kartını aldığınız taksi şoförleri de size araç gönderme konusunda gerçekten süpersonik!
 
 
 
 (Karfas'ta kaldığım otel,apart,stüdyo artık ne derseniz)
 
 
 Neyse, taksiden inip otele geçtim ben otel yerine apart denebilir büyük bir aile evini andıran küçük bir otel. Sahibi dünyalar tatlısı tam anlamıyla Ege hanımefendisi. İçeri girdiğimde adımla bana seslenince bir gülümseme aldı beni. Odama yerlestikten sonra bir şey içip içmeyeceğimi soracak kadar da misafirperverdi bu ablamız. Fazla zaman kaybetmemek adına hemen aldım çantamı ve attım kendimi sokağa, çıkmadan önce güzel bir yemek yiyebileceğim ve akşam saatlerinde adanın keyfini çıkarabileceğim yerleri sordum oteldeki ablamıza. Yemek der demez bana "bahari" deyiverdi. Pekala dedim koyuldum yola, Karfas minicik bir yer olduğu için yürüyerek geçmeyi tercih ettim.
 
 
 
(Güneş batmadan önce Karfas ne güzel değil mi!)
 
 
 Bu arada hava kararmıştı ve karşıdan bana göz kırpan Çeşme'nin ışıkları da oldukça mest ediciydi. Main Street yani ana caddeye çıkınca hemen gördüm orada Bahari'yü büyük bir yer değil oldukça küçük,şirin ve bizden. Menüyü incelerken yalnız olduğum için etrafta konuşulanları rahatlıkla duyabiliyordum ve kafamı kaldırdığımda gördüm ki yalnızca 4 kişilik bir masada muhtemelen Alman turistler vardı geri kalan yaklaşık 10masanın hepsi Türktü. Bayram sakızı da es geçmemiş yani azizim. Neyse menüde ilgimi çeken sirkeli ahtapot ve köy sosisi oldu. Yalnızca bir kişilik söyledim ve yanında da bir bardak uzo istedim. Uzo bizim bildiğimiz rakı evet ama itiraf etmeliyim ki bizden çok ama çok daha başarılılar bu konuda, hele ki servisinde. Bu uzo böyle içilir diyerek buzunu da kendileri ayarlayarak önüme koyuverdiler. Bizdeki gibi restoranlarda bir masaya 10kişi bakmıyor, 2kişi her yere yetişiyor yalnız biraz fazla bekleyebilirsiniz zira ben hesabın gelmesi için 15 dakika bekledim. Bu arada masaya oturur oturmaz nereli olduğunuzu soruyorlar ve Türkiye cevabını aldıklarında sanki hemşeri görmüş gibi seviniveriyorlar. İyi akşamlar, iyi geceler, afiyet olsun, günaydın, görüşürüz, güle güle, sen nerelisin, ne istersiniz gibi bir çok türkçe deyimi ustaca söylüyorlar. Bu arada yemeğim geldi ve bir kişilik olmasına rağmen fazlasıyla iki kişilik bir yemekti. Porsiyonları gerçekten çok büyük. Ben kalkarken 17Euro ödedim ve şehir merkezi olan Chios Towna gitmeye karar verdim. Akşam daha bir hareketli oralar.
 
 
 
(Karfas'ta akşam yemeğimi yediğim Bahari)
 
 
Sahilin başından sonuna doğru yürüyüp bol bol fotoğraf çektim çünkü ışıkları ve küçücük caddeleriyle geceleri aşık olacağınız bir yer burası. Bizdeki taverna kavramıyla aslolan taverna kavramı birbirinden çok farklı bu arada. Taverna öyle müzikli eğlenceli şatafatlı fasılımsı yerler değil taverna bildiğimiz restoran. Müziğin sesi öyle kısık geliyor ki kulak kabartıp öyle dinlemek gerekiyor. Gece hayatını da görmeden dönmek olmaz dedim ve Sakızın en iyi yeri diye bilinen Suénó 'ya girdim. Dışarıdaki masalarda oturacak yer bulamadığımdan içeriye geçtim. Müzik yeterince yüksekti ancak içeride bir ben bir dj bir de çalışanlar vardı. Ne içmek istediğimi soran güzel mi güzel Yunan kızıyla biraz sohbet ettik adadaki herkesin Türkiye kavramının İzmir'den ibaret olduğunu orada anladım ancak pek hoşuma gitti. Ne içeceğime bir türlü karar veremeyince bana vodka enerji getirdi. İçeceğim geldi ve yanında bir şişe su, limonlu havuç ve salatalık ve ayrıca çerez geldi. Yalnız çerez bizdeki gibi çerez kovasının içine daldırılıp allah ne verdiyse önümüze atılan çerezler gibi değil, paketlenmiş küçük bir kase içinde ve ambalajlı gayet hijyenik ve çok da tazeydi. İçkimi bitirip hesabı istediğimde karşımda gelen fişte yalnızca 7euro olduğunu görünce bundan sonra alsancak yerine buraya gelmeyi düşünmedim değil.
 
 
 
(Sakız'daki İzmir, Chios Town)
 
 
Sonrasında kendimi adanın ara sokaklarına attım. Fazlasıyla sakin ama huzur dolu bir yer. Marketlerde kırtasiyeden takıya, mutfak önlüğünden converse e aklınıza gelen gelmeyen her şey satılıyor. en büyük görünen marketlerden birine girip yaklaşık bir saatimi orada gezinip çalışanlara o ne bu ne diye sorarak geçirdim. O İtalya'daki renkli erişte ya da makarnalardan burada da bulabilirsiniz ancak o kadar da lezzetli görünmediği kesin. Bizdeki rakı, onlardaki Uzonun onlarca çeşidi var ancak en lezzetlisinin Stella olduğunu itiraf etti orada çalışan bir abimiz. Neyse dedim dönmeden bir Stella alayım ama şu an yük etmeye gerek yok.  
 
 
 
 
Bu arada küçük bir ada bile olsa her milletin karakteristik özellikleri gibi Yunan milletinin de huyunu çözmek pek zor olmadı. Genel olarak insanları seven nerede eğlence orada biz modunda olan bu millet aynı bizler gibi tüketim yanlısı. Hangi ada yerlisiyle sohbet ettiysem hep aynı şeyden yakındılar biz üretmiyoruz, rahat insanlarız tüketime odaklı keyif insanlarıyız diyerekten. Ah dedim işte bu yüzden bu kadar benziyoruz birbirimize...
 
 
 
(Kaldığım Odanın Manzarası - Karfas)
 
                                  
Sabah geç kalkıp günü öldürmemek adına döndüm otelime. Sabah ise öyle güzel bir manzaraya uyandım ki yanlış yerlerde hayat sürmeye çalıştığımızın farkına vardım. Burnumuzun dibindeki ufacık ada bile böyle güzelliklere sahipse dünyanın en ücra köşelerinde kim bilir neler var... Ölmeden önce dünyanın her köşesini görmek istediğimin yeniden farkına varıp kendimi attım yine sokağa. otelden çıkışımı yaptım. Kaldığım bu güzel manzaralı muhteşem yere yalnızca 25Euro ödedim. Bu sıcakta yapılacak tek şeyin denize girmek olduğunu farkettim ve Karfas plajına doğru yürümeye başladım hava gerçekten çok sıcaktı. Plajda bir şezlong ve şemsiye için yalnızca 3Euro gibi komik bir rakam ödedim ve yiyecek içecekle girilmez gibi garip yazıların olmadığını farkettim. Sizlere servis yapan bir garson göremezsiniz çünkü şezlongların hemen arkasında yiyecek ve içecek alacağınız marketler var istediğinizi alıp keyfini sürmeye devam edebilirsiniz. Fiyatlar da gayet makul.
 
 
 
 
 (Karfas Plajı)
 
 
 Bu arada nerede kahvaltı diye bir istekte bulunsanız karşılığında size verilen cevap her yerde Frappe oluyor. Maalesef güzelim kahvaltılarımızı hiç bir yerde bulamıyoruz Avrupa'da. Ben de Frappe yerine portakal suyu tercih ettim. Yarım litrelik portakal suyu için 50cent ödedim yalnızca ve ben burayı gerçekten çok sevdim! Plajdan çıkıp Chios Town'a döndüğümde yalnızca bir kaç saatim kalmıştı ve adada pek de bir yer göremediğim için biraz buruktu içim ama ne yapalım. Bir dahakine tam tekmil geleceğimden emindim. Hazır merkeze gelmişken bir şeyler yemek lazımdı tabi. Sosis ve patates kızrtmasının yanına bir de oranın meşhur Fresh Chios Beer adlı birası varmış madem söyleyeyim dedim.
 
 
 
(Delfinia Restoran - Chios Town)
 
 
 
Bu arada nerede ne yerseniz ne içerseniz için hesabı istediğinizde size buzlu tatlı bir meyve suyu geliyor ikram olarak ne şirin bir ada. Bir de şöyle bir gerçek var nereye oturursanız oturun ister sipariş verin ister vermeyin hemen bir bardakta buz gibi suyunuz geliyor. Hiç kimse de sizden para talep etmiyor. Hatta barlarda bile elinde kocaman sürahiyle dolaşan garsonlar var suyunuz biter bitmez yenileniyor. Bu ada ve insanları gerçekten çok güzel!
 
 
 
 
 (Fresh Chios Beer ve güzel ikramları)
 
 
Şehrin merkezinde bir kale olduğunu duymuştum son bir saatimi de öyle öldürmeyi düşündüm. Kale deyince tabi devasa bir şey beklememek gerek pek de bir şey kalmamış kaleden üzeri otlarla dolu bir duvardan oluşuyor. Oradan ayrılınca da bir mola daha verip churcill içeyim bir yerde dedim. Limanda ilk indiğimde gözüme çarpan ''Restoranımızda %100 Türkçe konuşulur'' yazan yere gitmeye karar verdim. Gerçekten Türkçe konuşuluyor. Sahibi annesi Türk babası Yunan olan bir amca. Churcill istediğimde o ne dedi ben de soda, limon ve buz azıcık da tuz dedim. tamam hemen yolluyorum dedi. Dışarı geçip oturduğumda uzunca bir güldüm. Gerçekten bir adet kapalı soda, tabakta biraz limon ve buz göndermişler. Olsun bu da çok güzeldi. Kalkarken biraz muhabbete tutuştuktan sonra oradan da ayrıldım ve Çeşme'ye geri dönmek üzere limana doğru yol aldım. Şöyle bir arkama baktığımda gerçekten ne güzel bir adasın demekten kendimi alamadım. Pasaport kontrol kuyruğundaki o sırayı görünce bir an umutsuzluğa kapıldım yine her yerde olduğu gibi ''European Union'' ve ''Non European Union'' yazısını görüp çoğunluğun olduğu tarafa usulca geçtim. Pasaportuma vurulan damganın ardından güzelim ülkeme doğru yola çıktım.
 
 
 
 
          (Gece yürürken karşılaştığım Kavalalı kızlar benden güzel Türkçe konuşuyorlar)
 

Tabi onca şeyi yazdık ama kısaca bir kaç tüyodan bahsetmek gerek... Ada halkı gerçekten çok cana yakın bunların yapmacık olduğunu düşünmenize gerek yok öyle saçma düşünceler sanırım yalnızca bizlerde oluyor. Öyle cana yakınlar ki bankamatikte para çekerken çok yavaş olduğu için sinirlenip saydırmaya başladığımda arkamdaki teyze nereli olduğumu sorduğunda Türkiye cevabını verdim karşılığında ise ''aahhhh Turkey come here my daughter'' dedi ve bana sarıldı. Şaşkınlığımı gizleyemediğimde ise bana bizler kardeşiz sarılırız dedi. Ağzını yerim teyze demek istedim desem anlamicaktı teşekkür ettim yine yalnızca giderken bir daha sarıldık ayrıldık. Bir yerde yaklaşık yarım saatlik bir zaman geçirecekseniz siparişinizi verir vermez hesabı isteyin anca geliyor. Öğlen 2 den itibaren turistik yerler dışında her yer kapalı oluyor.
 
 
 
 
 
(Reçelci Renaymış)
 
 
 Söylemeden geçemicem bir çoğunuz gibi diğer bloglarda önerilen yerlere gittim elbet ve farkettim ki herkes reçelci Rena diye öve öve bitirememiş evet kendisi çok tatlı bi teyze kabul ediyorum ama zaten minnacık bir yer içerinin de ağzına kadar Türklerle dolu olduğunu bir düşünün. Fiyatlarını bahsedildiği kadar ucuz bulmadım açıkçası ki dükkandaki kalabalıkta kendi etrafımda bile dönemeyeceğimi farkeder etmez kaçtım oradan. Yunanistan'ın bir köşesindesiniz napıcaksınız ki sürekli Türkçe konuşan insanları. Rena'nın sol tarafındaki minnoş dükkana baktım ki gayet boş ve güzel görünüyor hemen girdim oraya, fiyatlar Rena'dan daha ucuzdu Rena'nın reçellerini yemediğim için karşılaştırma yapamayacağım ancak ben sakızlı çilek reçeli aldım ve fazlasıyla başarılıydı. Sakız'a kadar gidip de kremalı sakız likörü almadan sakın dönmeyin derim hayatımda tattığım en güzel şeylerden biri oldu kendisi. Renkli eriştelerden almazsanız hiç bir şey kaybetmezsiniz. Magnet alacaksanız illaki çok abartmayın çünkü gereksiz pahalı. Damla sakızı alın ama 500gr yalnızca 2.5 Euro alın ticaretini yapın hatta. Her zamanki gibi Türk gördüğünüzde muhabbeti fazla uzatmayın gerek yok çünkü elini veren kolunu kaptırıyor. Ben adanın güzelliklerini görmeye vakit ve araç bulamadım ama gidecekseniz en az 3-4 kişi gidin ve kesinlike bir araba kiralayın Pyrgi, Haggia Sofia, Anavatos gibi yerleri gidin gezin görün. O değirmenler içimde ukde kaldı oraları da görün, sakız işleyen teyzelerle sohbet edin. Zamanınız oldukça da gidin öyle tatlı bir yer.
 
 
 
 
                                                           

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

0 yorum:

Yorum Gönder